Arama

GENETİK MÜHENDİSLİK

 

     - Hay hay. Milyonlarca yıllık evrim ve on binlerce yıllık bilgi birikiminden sonra, tarihte ilk kez biyolojik yapımızı değiştirecek bir teknoloji yakaladık. Yani artık eskiden adına kader denen sakatlık gibi bir olguyu bile değiştirmek kendi elimizde. Genetik bulgular, ortaya, adına Biyoteknoloji denen yeni bir tıp dalı ve hatta sanayi iş kolu çıkardı.

     Nasıl ki gazetelerden kelimeler ve cümleler kesip, boş bir kağıda yapıştırarak istediğimiz paragrafı ortaya çıkarabiliyorsak, DNA’daki genleri de aynı işleme tâbi tutabiliriz. Bunun için sadece makas ve zamk gerekli ve bunlar hücrenin içinde doğal olarak var. Zamk, Ligase denen bir enzim; makas ise, engel enzimleri denen proteinlerdir. Bu enzimlerin hücrede üretilen 400 kadar türü var. Her biri genetik şifrelerden bir veya birkaçını tanıyor ve istenildiğinde onu DNA’dan koparıp çıkarabiliyor.

     - Galiba bu işi ilk olarak 1972 yılında, Stanford Üniversitesinden Paul Berg başardı, değil mi?

     - Evet, Berg, bir virüsün DNA’sını engel enzimlerini kullanarak ortadan ikiye böldü ve sonra Ligase enzimini kullanarak tekrar yapıştırmayı başardı. Daha sonra bir kurbağadan alınan genler bir virüse aktarıldı ve DNA’sına yapıştırılması sağlandı. Bu tekniği artık insanlar üzerinde de uygulamak mümkün. Bir insan hücresindeki bozuk genler çıkarılarak yerine sağlıklı genler yapıştırılıyor. Sonra bu genler, genleri boşaltılmış bir bakteri hücresine konuyor. Sonra da bu bakteri hastanın kanına enjekte ediliyor. Kanda çoğalan bakteriler gidip hücrelere yerleşiyorlar ve sonra çekirdeğe girip, oradaki bozuk genleri, taşıdıkları sağlıklı genlerle değiştiriyorlar.

     Bir başka kolay teknik daha var: Yumurta sperm tarafından döllenince -zigot döneminde- bozuk genler teşhis ediliyor ve bunlar düzgün olanlarla değiştiriliyor. Henüz gelişme aşamasında olan bu teknikler, ileride kalp-böbrek nakilleri gibi rutin birer işlem olacak ve böylece hastalıklar ve sakatlıklar büyük ölçüde engellenecektir.

   Bu kadar karmaşık görünen bir sistemi düzeltmek, işte o 52 yıl süren bilimsel çalışmalar ve araştırmalar sonucunda bu kadar basite indirgenebilmiştir. Buna “tanrıcılık oynanıyor” gibisinden savlarla karşı çıkanların, o lâboratuvarlara gitme ve yapılanları görme şansı olsaydı; bu çalışmaların ne kadar kolay ve yararlı olduğunu görebilir ve bu suçlamalarından vazgeçebilirlerdi.

     - Bu yolla yetiştirilen meyve ve sebzeler de aynı işleme mi tâbi tutuluyor acaba?

     - Evet. Bu teknik ilk kez 1983 yılında tütün ve pamuk bitkilerinde uygulandı. Sonuç: Yüzde 20 daha fazla verim ve daha sağlıklı tütün ve pamuk oldu. Süpermarket raflarında ve buzdolaplarında haftalarca çürümeden durabilen domates ve biberleri de bu yönteme borçluyuz.

     - Peki ama, bu tekniğin sakıncalarından haykırırcasına söz eden düşünür, yazar ve halktan insanların kaygıları boşuna mı yani?

     - Hayır, boşuna değil ama biraz fazla abartılı bence. Dediğim gibi genetik mühendislik henüz gelişme çağında. Bu süreçte birtakım hatalar olabilir diye korkuyor herkes. Fakat 30 yıldır yapılan deneylerde ve uygulamalarda herhangi bir kaza olmadı. Olsa bile bunlar daha lâboratuvar çalışmaları aşamasında ortaya çıkıyor ve o hatalar hemen düzeltiliyor veya o proje terk ediliyor. Böylece dış dünyaya ve halka negatif etkileri olmuyor. Fakat yine de, bu tekniğe şu veya bu sebepten ötürü karşı olanlar genellikle popülist söylemlerle taraftar toplayabiliyor ve halkı korkuya itebiliyorlar. Bu grupların söylemlerine sadece karaları değil, akları da eklemeleri daha dengeli ve rasyonel olacaktır.

     - Şu anda ABD’de satılan hububatın yüzde 60’ının genleri değiştirilmiş durumda...

     - Evet, öyle, ve daha verimli hâle getirilmiş durumdalar. Bu çalışmalardan geri dönüş yoktur. Üzerinde durmamız gereken nokta çalışmaların daha emniyetli yürütülmesi ve piyasaya çıkmadan önce yüzde 100 güvenceli olduklarının test edilmiş olmasıdır. Bu sayede ileride daha lezzetli sütler içebilecek, daha büyük ve protein değeri daha yüksek yumurtalar yiyebilecek, A vitamini ve demiri yüksek pirinç üretebilecek  ve ölümcül hastalıkları tedavi etmiş olacağız. Hatta, daha ileriki aşamada belki de ilaç alacağımıza, kendisi ilaç hâline getirilmiş meyve ve sebzeler yiyerek genlerimizdeki tüm bozuklukları önlemiş olabileceğiz. Böylece, patolojik tarihçemizi yansıtan genlerdeki geçmişin tüm negatif tortularını silmiş, yeni bir genetik kompozisyon oluşturmuş olacağız. Bu az bir gelişme mi? Genetik çalışmalara karşı çıkanlar, neye karşı çıktıklarını iyi bilmek zorundadırlar.

     - Genlerin önemini ve hastalıklarla alâkasını vurgulamak bakımından, biraz da zaman zaman hortlayan Deli Dana (BSE) denen hastalıktan söz eder misiniz?

 

Benzer Yazılar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yaz...

İsim :