Arama

MERKEZSİZ SİSTEMİN MUCİZESİ

 

     - Bu sisteme herkesin gösterdiği hayret, aslında düşünce sistemimizdeki bir eksikliğin göstergesidir. Bizler hep merkezi sisteme dayalı bir eğitim tarzı ile yetiştirildiğimiz için herhangi bir sistemi irdelerken, sürekli bir idari merkez arıyoruz. Aslında, ilk bakışta, embriyonun gelişme sürecinde proteinlerin farklı doku yapılarını oluşturması; farklı şekil ve renk kazanarak ete, kemiğe, yağa ve zara dönüşmesi; yüzlerce eklemin, kasın, kemiğin ve organın yerli yerine oturması; bize son derece karmaşık bir sistem gibi görünüyor. Öyle ki, bunu bir inşaat projesine benzetirsek; dünyadaki tüm şehir ve kasabaların ikizlerinin bir başka gezegende aynı plân, teknik ve yapı malzemeleri ile tekrar tekrar inşa edilebilmeleri kadar zor ve karmaşık bir düzenek gibi görünür.

     Fakat bu olağanüstü biyomühendislik harikasını doğa çok basit bir yöntemle gerçekleştirmektedir. Olaya bakış açımızı değiştirerek ve merkezi bir kumanda odası aramadan bakarsak eğer; sistemi anlamamız oldukça kolaylaşır.

     Evet, embriyonun mükemmel bir canlı bebek hâline gelmesi ve sonrasında yaşamını devam ettirmesi, şehirlerin ve kasabaların valilikler ve belediyeler tarafından yönetildiği gibi merkezi bir yönetim mekanizması olmadan gerçekleşir. Fakat her hücrede lokal birer otorite olan genler ve proteinler teker teker vazifelerini mükemmel yaptıkları için; başka bir emir-komuta zincirine gerek kalmaz. İşte herkesin merak ettiği ‘sır’rın sırrı budur.

     Her hücrede 30-35 bin kadar genden oluşmuş 23 çift kromozom olduğunu hatırlayın. Bu genler hem 150-200 bin kadar farklı proteinin reçete bilgisini içerirler, hem de bu proteinlerin ne zaman ya da hangi saniye içinde üretilmesi gerektiğine karar verirler. Ayrıca, birer inşaat işçisi ve harcı olan proteinleri ürettirecek diğer genlerin ne zaman açılması gerektiğini saptarlar ve işi biten gen de diğer genleri göreve çağırır. Bu imece sayesinde her protein diğer proteinlerle haberleşerek çalışır; böylece vücudun her bölgesindeki “lokal inşaatlar” kendi kuralları çerçevesinde işlerini bitirmekten başka bir şey düşünmezler.

     - İzin verirseniz bu sistemi doğru anlayıp anlamadığımı da kontrol etmek istiyorum. Diyorsunuz ki döllenmeden sonra yumurta ikiye bölününce, bu iki hücre arasında şöyle bir konuşma geçer: “Hey, hücre kardeş! Şimdi iki hücreyiz artık. Hadi gel kopyamızı çıkararak dört hücre olalım.” Sonra birlikte karar verilir ve bir hücrenin aynısını yapacak tüm genler açılır, yeterli sayıda protein üretilir ve hücrenin “fotokopisi” alınır. Böylece hücre sayısı 4, 8, 16, 32 şeklinde büyür ve trilyonlara ulaşır. Ama hangi organın nerede ve nasıl yapılacağına karar vermek için de, genler arasında şöyle bir konuşma geçer: “Hey, SR4YB kardeş! Ben açıldım ve ribozoma BST proteinini yapma mesajını gönderdim. Şimdi sıra sende. Sen de hücremizin kıkırdak hücresi olması için CPS proteini yapma mesajını gönder.” Böylece o protein üretilir ve o hücre kıkırdağa dönüşür. Sonra komşu hücreler de aynı şeyi yapar ve kıkırdak hücreleri çoğalır. Ama bunlar diyelim ki kulağı yapıyorlarsa; kulağın çapını, şeklini, rengini ve kalınlığını belirleyen genler açılır ve proteinlere nerede ne kadar kıkırdak hücre yapacaklarını bildirirler. Oluşan her hücre, komşu hücrelerin aldıkları şekle ve yere göre kendi şeklini ve yerini belirler. Doğru anlamış mıyım acaba?

     - Evet, ama düzeltmem gereken bir husus var: Genler birbirini açmak için haberleşirken böyle konuşmazlar. Üretilen her protein hem kendi işini görür, hem de bir diğer şifrenin açılmasını otomatik olarak sağlar. Yani gen geni açar, gen geni açar ve bu zincirleme bir reaksiyon alarak devam eder. Böylece, vücudun inşası için gerekli proteinler ve enzimler zamanında ve koordineli bir sistem içinde üretilmiş olur.    

     - Dikkatimi çekti... Cinsiyet kromozomlarındaki genler dışında, genlerin yaptığı işlerden bahsederken, erkek-dişi veya ırk ayrımı hiç yapmıyorsunuz. Ama kadın ve erkek arasında cinsiyet frkları dışında da bazı önemli farklar var. Bunlar hangi genlerin marifeti sonucunda oluşuyor acaba? Veya genetik değilse, nedir sebebi?

     - Bir örnek verebilir misiniz? 

     - Örneğin kadınlarda -erkeklerle kıyasladığımızda- yön duygusunun daha zayıf olmasının sebebi...

     - Fakat Bencil Genler diye bir olgu var. Bunlara neden bencil deniyor?

Benzer Yazılar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yaz...

İsim :